Aslında hastalık kalbimizi, sadece etkiliyor. Yani başlangıçta hasta olan kalbimiz değil, kalbimize çalışması için kan götüren damarlarımız. Damarlarımızda olan bu hastalık doğduğumuz an itibarı ile başlayan bir süreç aslında. Ailesel özelliklerimiz ve çevresel etkenler ile damar duvarımızda kollesterol birikintisi, fibrotik artıklar, ve çeşitli depozitler birikerek damar çapında daralmaya neden olmakta. Hastalığın başlangıcı ve ilerleme sürecinin uzun bir zamanında hiçbir sıkıntı oluşturmadan sessiz bir şekilde dururken, kan akımı yetersiz hale geldiğinde belirti vermeye başlıyor. Başlangıçta dinlenme halinde herhangi bir sıkıntı yaratmasa da kalbin daha fazla çalışması gereken yürüme, koşma, yemek yeme gibi kalbin işini arttıran durumlarda kalbe yeterli kan sağlanamıyor ve göğüs ağrısı şeklinde kendisini gösteriyor. Dinlenmeye geçtiğimiz zaman ise kalbin kan ihtiyacı azaldığı için ağrımız geçiyor. Bu durum yıllarca devam edebilirken bazı hastalarımızda damardaki daralma daha da artarak artık dinlenme halinde bile kan ihtiyacı sağlayamaz ve dinlenme sırasında da ağrı hissettirmeye başlar. Bu durumlar aslında bir kalp krizi olarak isimlendirilmez. Kalp krizi özellikle damar duvarına yerleşmiş olan bu plakların kırılması sonucu bu bölgede kan damarı içerisinde oluşan pıhtının geri dönüşsüz olarak kalbi kansız bırakması durumudur. Etkilenen kalp alanına göre kalp yetmezlikleri, kalp duvarlarında yırtılmalar, kalp kapaklarında ani bozulmalar, kalpte ritm bozuklukları ve hatta ölüm ile sonuçlanabilecek durumlara yol açar.